Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Seksoloji uzmanı, cinsellik bilimci
Bknz: Haydar Dümen
Tarih: 2016-08-01 15:41:42 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Seksolog Nedir
Seksoloji uzmanı, cinsellik bilimci
Bknz: Haydar Dümen
Tarih: 2016-08-01 15:41:42 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Seksolog Ne Demek: Cinsellik Bilimci..
Yorum Yapx
Seksolog Resimleri
Seksolog Sunumları
Seksolog Videoları
Seksolog Soru & Cevap
Seksolog Ek Bilgileri
-
0 5 yıl önceRayka Kumru bir seksolog… Henüz 24 yaşında ama cinsellik konusunda yaşının çok ilerisinde. Sosyolojinin yanı sıra cinsellik yan dal eğitimini Kanada’da University of British Columbia’da, seksoloji yüksek lisansını ise Avustralya Curtin Üniversitesi’nde Dünya Seksoloji Örgütü’nün kurucularından bir eğitimcinin hazırladığı program ile yapmış. Lisansı sosyoloji üzerine olduğu için işin sosyal yönü ile daha çok ilgileniyor. Devlet politikalarının bireylerin ve toplumun cinselliğini nasıl etkilediği, korunma yöntemlerine erişim olup olmadığı ve sosyal eleştiri onun konuları arasında… Bir yıldır İstanbul’da yaşıyor ve şu sıralar en çok ilgilendiği konu ise özellikle gençlere yönelik cinsel eğitim. Tabii kadınları da unutmuyor. Anael Aile Merkezi’nde farklı yaş gruplarına seminerler veriyor. Rayka Kumru bu seminerlerde özellikle kadınlara ne anlatıyor diye merak ettik, biz de kendisine sorularımızı yönelttik.
Seksoloji nedir, nasıl bir eğitim aldınız?
Lisans eğitimim sırasında daha genel çaplı bir cinsellik eğitimi aldım. Psikoloji, aile bilimleri, sosyoloji ve antropoloji derslerini cinsellikle bağlantılı olarak işledik. Fetişlerden, farklı yönelimlerden tutun, hamilelikte salgılanan hormonlara, korunma yöntemlerine, cinsel yönde sıkıntıları olan bireylere hangi pozisyonların önerileceğine ve seks işçilerinin haklarına kadar her şey öğretildi. Yüksek lisansta ise daha spesifik dersler aldım. Örneğin adli seksoloji diye bir dersim vardı. Daha çok taciz, tecavüz, çocuk istismarı ağırlıklı çalıştık. Seks konusu zevkten suça, iki yaştan 102 yaşa kadar geniş bir yelpaze.
Bu eğitimleri almaya başladıkça kendinizde ne eksiklikler gördünüz?
Ben şanslıydım çünkü ailem bu konulara çok kapalı, ayıplayan bir aile değildi. 3,5 yaşındayken annem kardeşime hamileydi; ben ona çocukların nereden geldiğini sormaya ve uygun cevapları almaya başlamıştım. Yine küçükken annem beni çocukların cinselliği öğrenmesi için düzenlenen bir gruba götürmüştü. Adet görmenin ne olduğunu daha yaşamadan bana anlatmıştı. Bu çok önemli çünkü kız çocuklarına adetten bahsedilmiyor ve beklenmedik bir anda beklenmedik bir kanama travma yaratabiliyor. İstanbul’daki 12 yıllık eğitim-öğretim hayatımda bir saat cinsellik eğitimi gördüğümü hatırlıyorum. O da prezervatifin muza nasıl takıldığının anlatıldığı, bir de cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların iğrenç fotoğraflarının gösterildiği bir saatlik eğitimdi. Eğitim aldıkça şunu gördüm ki iyi bir cinsellik eğitimi olarak bilinenler yine de yetersiz kalıyor çünkü içinde ilişkilerden bahsedilmiyor ve sadece heteroseksüel ilişki anlatılıyor. Cinsellik konusunda baskıya uğrarsan kullanabileceğin stratejiler nelerdir, gidip ailenle konuşabilir misin, ailenle konuşmazsan başka kime anlatabilirsin gibi birçok konu var işin içinde.
Seminerlerinizde neler anlatıyorsunuz?
Daha genç yaşta bireylerle çalışırken programlı bir eğitim hazırlıyorum. Yetişkinler ise her konudan birazcık bir şeyler biliyor oluyor. 40 yaşındaki bir kadının karşısına geçip orgazmı anlatacağım deyince biraz irite edici olabiliyor. O nedenle akışı katılana bırakıyorum. Üç dakika süren ve iki grup halinde oynanan alfabe aktivitesi yaptırıyorum. O zaman grubun neye ihtiyacı olduğu ve ne bildiği ortaya çıkmış oluyor. Oyunun sonunda öncelikli bulduğum bir konudan başlıyorum ve o konu bir sürü konuyu daha açıyor.
Ülkemizde şehirli kadınların cinsellik ile ilişkisini nasıl buldunuz?
Gördüğüm özellikle birkaç yıldır evli ya da çocuk sahibi olmuş kadınlarda bir şeylerin monotonlaştığı… Çiftler arasında iletişim yoksa bunu çözmek iyice zorlaşıyor. Erkeklerin orta yaş krizinin getirdiği sıkıntılar da var. Özetle bir şeyler yaşanıyor ama daha iyi olabilir gibi bir izlenim alıyorum. Aslında dünyada da böyle... Daha önceki jenerasyonu düşünürsek o kadınların konuşacak hiç kimseleri yoktu. Okulda eğitim yoktu. Ancak kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Bugünkü gibi bilgiye erişim yoktu. Oradan kaynaklanan sıkıntılar olduğunu görüyorum. Bir eğitimde bir kadın bana şöyle dedi: “Keşke seni ben 12 yaşımdayken tanısaydım.” İstanbul’da doğup büyümüş, üniversite bitirmiş, çalışan, ekonomik düzeyi ortanın üstünde olan bir kadından bahsediyorum.
Cinsellik insan hayatında ne kadar önemli?
Çok önemli… Aşk Haritası Teorisi’ne göre doğduğumuz andan itibaren çevremizde cinsellikle direkt ya da indirekt tüm mesajlar toplanıyor, çocuk beyni sünger gibi bunların hepsini alıyor, cinselliğe, kadınlığa ya da erkekliğe dair birçok kod oluşturuyor. Çocuk doğuyor, vajinadan çıkıyor. Anne emzirirken memeyle ilişki başlıyor, özellikle erkek çocuklarında meme ile ilişki çocuğun kadın algısını etkiliyor, özellikle o meme yemek dışında kullanıldıysa ya da gereğinden fazla emzirildiyse… Ufak çocuklar artık iki yaşından itibaren mastürbasyon yapabiliyor. Bu yapılırken ailenin onlara gösterdiği tepki çok önemli. Çocuk ayıplanıyor mu, dövülüyor mu? Adet dönemi ya da ıslak rüya dönemi geliyor ardından. Çocuk bunların ne olduğunu biliyor mu, kimse ona bunlardan bahsetmiş mi, tüm bu konular cinsellikle ilgili… Cinsellik sadece seks değil; cinsellik cinsi ilgilendiren her şeydir. Bir de işin anatomik olarak bilme kısmı var. Kadın kendi vücudunu biliyor mu, erkek çocuk kadın vücudunu tanıyor mu, nerede görüyor öğreniyor? O kadar fazla konu var ki… Kendi bedenini bilmek çocuklukta da yetişkinlikte de çok önemli. Vücudundaki uzuvların ne işe yaradığını biliyor olmak bile çocuğa özgüven veriyor. Eğitimlerde hep bunu söylüyorum kadınlara… Düşünsenize vücudunuzda bir organ var ve ne adını söylemeye izniniz var, ne dokunmaya ne de bakmaya... Sonra da yabancı bir insan oraya dokunuyor ya da kendi organı ile oraya girmeye çalışıyor. Türkiye’deki kadınların çok büyük kısmında vajinismus olduğu söyleniyor. Özellikle kadınlarda kendi vücutlarından yabancılaşma söz konusu ve bu çok büyük bir sıkıntı. Cinsellik eğitimi verildiği zaman biraz daha farkındalık yaratılıyor. Kadın cinsel organına dokununca kızlık zarının delinmeyeceğini öğreniyor örneğin. Aksi takdirde sürekli bir çekince ve bastırma yaşanıyor.
"Düşünsenize vücudunuzda bir organ var ve ne adını söylemeye izniniz var, ne dokunmaya, ne de bakmaya... Sonra da yabancı bir insan oraya dokunuyor ya da kendi organı ile oraya girmeye çalışıyor. Türkiye’deki kadınların çok büyük kısmında vajinismus olduğu söyleniyor. Özellikle kadınlarda kendi vücutlarından yabancılaşma söz konusu ve bu çok büyük bir sıkıntı. Cinsellik eğitimi verildiği zaman biraz daha farkındalık yaratılıyor. Kadın cinsel organına dokununca kızlık zarının delinmeyeceğini öğreniyor örneğin. Aksi takdirde sürekli bir çekince ve bastırma yaşanıyor."
Cinsellikle ilgili sorunların incelendiği bilim, cinsellik bilimi.
Cinsiyeti, cinsel davranış ve ilişkileri tüm yönleriyle inceleyen bilim dalı.
Seksoloji, insan cinselliği bilimidir. İnsan yaşamı boyunca (doğumdan ölüme kadar) cinselliği ele alır. Kendine has bir ana bilim dalı olan seksoloji, tarih, sosyoloji, psikoloji, antropoloji, eğitim bilimleri, biyoloji, psikiyatri, medya ve iletişim gibi birçok bilim alanını kapsayan multidisipliner bir alandır. Cinselliği tek bir bakış açısıyla değil, tamamlayıcı ve bütünsel bir açıdan ele alır. Kapsadığı konulardan bazıları: cinsellik ile ilgili iletişim, cinsel gelişim, ergenlik, istek ve arzular, cinsel kimlik, anatomi, toplumsal cinsiyet, cinsel istismar ve cinsel suçlardır.
Bu alanda çalışan profesyoneller, lisans eğitimleri doğrultusunda uzmanlaşır. Örneğin, sosyal bilimler mezunu olup, seksoloji uzmanlığı tamamlayan kişiler sosyal-seksolog olarak çalışabilir ve toplum ve cinsellik alanında uzmanlaşırlar. Eğitim, danışmanlık, kamu gibi alanlarda görev alabilirler. Tıp mezunları seksoloji uzmanlık yüksek lisansı ya da doktorası yaptığında, medikal/tıbbi seksolog olurlar.
Seksoloji, akademik ve sağlık alanında tanınmış bir daldır. Temsil edildiği profesyonel organizasyonlar vardır. Bunlardan bazıları, World Association for Sexual Health (WAS) - Dünya Cinsel Sağlık Derneği, European Federation of Sexology (EFS) (Avrupa Seksoloji Federasyonu), European Society of Sexual Medicine (EFFM) -Avrupa Cinsel Tıp Derneği,Soceity of Australian Sexologists (SAS) - Avustralyalı Seksologlar Derneği, ve American Association of Sex Educators, Counselors and Therapists (AASECT) - Amerikan Cinsel Eğitmenler, Danışmanlar ve Terapistler Derneği, ve ülkemizde Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD).
Bu alanda çalışmakta olan kişilerin güvenilir ve eğitimli olduklarından emin olunması taplumun ve bireylerin ruhsal, bedensel ve zihinsel sağlığı için büyük önem taşımaktadır.
Cinsel istek, beklentiler ve performansına yönelik tutumlarını etkileyebilecek etnik, kültürel, dini ve sosyal yapısı göz önünde bulundurulmak kaydıyla, cinsel yanıt döngüsünü belirleyen sürecin bozulması ya da cinsel ilişkide ağrı ile karakterize durumlar cinsel işlev bozuklukları olarak adlandırılırlar.
CİNSEL TEDAVİ UZMANI, SEKSOLOG veya CİNSEL TERAPİST
Ülkemizde çok farklı biçim ve düzeylerdeki cinsel sorunlarımızı gizleme konusunda çok güçlü bir eğilim vardır. Bu nedenle bireyler ve çiftler sıkıntıları hayatlarını zehir etmedikçe hekime başvurmazlar. Başvurmak istediklerinde de cinsellikle ilgili hekimi bulmada zorluk çekerler. Ve çoğu zaman da cinsellik konusunda bilgili olmayan hekimlerce bu sorunların tanımlanmasında güçlükler çekilir.
Tıp eğitimi almış psikiyatri, üroloji, jinekoloji, dermatoloji, halk sağlığı vb. çeşitli uzmanlık alanlarından hekimler, pratisyen hekimler ve psikologlar cinsel sorunlarla ilgilenebilirler ve bazı özel eğitimlerden sonra psikoterapi yapmaya hak kazanan hekimler ve psikologlar cinsel tedavi yöntemi olarak "cinsel terapi" yapabilirler. Psikologların tek başlarına tanı koyma, tedavi etme, ilaç yazma yetkileri yoktur ve tıp eğitimi almadıkları için bir hekim kontrolünde cinsel terapi yapmalıdırlar.
Cinsel işlev bozukluklarından dolayı bozulan ruhsal dengeyi sağlamak, yeniden cinsel eğitim vermek, düşünce ve duygu alışverişi kurmak, çiftlerin veya bireylerin kendilerini tanımalarını sağlamak, cinsel çatışmaları çözümlemek, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri azaltmak, çiftler arasındaki ilişkileri iyileştirip olgunlaştırmak için kullanılan tüm teknik ve yöntemlere "cinsel terapi" diyebiliriz.
Cinsel işlev bozuklukları ve cinsel tedaviler konusunda bilgili, eğitimli ve vaka tecrübesi bol olan hekimlere "cinsel tedavi uzmanı", "cinsel terapist" veya "seksolog" diyebiliriz.
Ülkemizde henüz ve maalesef; "cinsel tedavi uzmanı", "cinsel terapist", "seksolog" gibi ünvanları verecek ve bu ünvanları taşıyacak hekimleri eğitecek vakıf veya kamu üniversitelerinin tıp fakültelerinde cinsellikle ilgili bir bölüm veya anabilim dalı yoktur. Bu durum ülkece cinsellik konusuna verdiğimiz önemin acı bir göstergesidir.
cinsel sorunlara bilimsel bakış açılarıyla yaklaşıp, tıbbı ve fiziksel sonuçlar sunan kimselerin mesleği.
Sesi, enerjisi, bilgisi, cesareti bana yeni geldi.
Rayka Kumru…
O bir seksolog.
Daha doğrusu kapsamlı cinsellik eğitmeni ve danışmanı.
Çok sıkı bir eğitimi var.
Kanada’da, The University of British Columbia’da Sosyoloji ve Cinsellik Bilimleri okuyor.
Ardından Avustralya’da seksoloji yüksek lisansı yapıyor. Aynı zamanda Avrupa Seksoloji Federasyonu Genç Komitesi üyesi ve araştırmacısı. Dünya Cinsel Sağlık Derneği, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği ve Amerikan Cinsel Eğitmenler, Danışmanlar ve Terapistler Derneği üyesi.
Cinsellikle ilgili pek çok soru sordum, cevaplarını bazen hayret, bazen kahkahalarla dinledim. Uzun zaman sonra biriyle cinsellik konuşmak çok iyi geldi. Çünkü biz artık cinselliğin hep kötü tarafını konuşuyoruz. Hep taciz, tecavüz, istismar. Oysa bu, insanlığa bir hediye.
Rayka’ya göre, cinselliğin en ideali, en doğrusu, en iyisi yok. Sağlıklı olanı ve onay çerçevesi içinde yaşananı var sadece.
Rayka Kumru, meseleyi anatomik maketlerle anlattı: “Önemli olan; nasıl olduğundan çok, insanın istediği zaman haz deneyimliyor olması.”
Zorun neydi? Neden bu kadar kapsamlı bir cinsellik eğitimi aldın? Bir hikâyesi var mı?
Var. Kanada’da üniversite birinci sınıfta, derslerimin arasında bir boşluk oldu ve ben öylesine bir sınıfa girdim. Dersin de ne olduğunu bilmiyorum. Oturdum. Hoca, tahtaya kocaman bir kelime yazdı: Mastürbasyon. Ben tabii Türkiye’den yeni gelmiş bir birinci sınıf olarak şoka girdim! Ama bozuntuya da vermedim. İnsanlar gülecek, kıkırdayacak filan zannettim. Hayır, sanki anatomi dersindeydim, herkes çok ciddiydi. Sonra ortaya çıktı ki, bu ders ‘cinsel bilimler dersi’. Bilgi verici ve saygın bir ders. Zaten sosyoloji okuyordum, ikinci dal olarak cinsel bilimler de okudum ve seksolog oldum. Sonra, ‘bu işin yükseği, dünyada en iyi nerede okunur?’u araştırdım, bütün hocalarım “Avustralya” dedi, oraya gittim. Benim serüvenim işte böyle başladı. Okuduğum bölüm, birçok farklı disiplinin perspektifinden, cinselliğe dair bilinen her şeyin tekrar sorgulanması ve tekrar gözden geçirilmesi. Mesela cinselliğe dair kullandığımız kelimeleri neden kullanıyoruz? Cinselliğe dair yapılmış araştırmalar gerçekten pür gözlerle ve amaçlarla mı yapılmış? O günün politik akımlarından ne derece etkilenmiş? Antropolojik, sosyolojik ve biyolojik açıdan cinselliği paramparça edip tekrar tanımlayan bir bilim.
TÜRKİYE’DE BU ALANDA BÜYÜK BOŞLUK VAR
Bu anlattıkların ezber bozan şeyler de, seni çeken neydi?
Mezun olduktan sonra Türkiye’ye dönüp çalışmak istiyordum. Çünkü bu alanda büyük bir boşluk olduğunu düşünüyordum. Zaten akabinde toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmaları, kürtaj tartışmaları ve ülkenin her yerinde cinsel istismar ve tecavüz vakaları patladı. Ben toplumsal fayda peşindeyim aynı zamanda. Konuya dair okumayı, araştırmayı seviyorum. Cinselliği çok daha toplumsal bir boyutta ele alıyorum. Terapist olmadığım için tanı ve tedavi yapmıyorum. Bir terapistin cevap verebileceği sorunlara asla cevap vermiyorum. Gerekli uzmanlara yönlendiriyorum.
Seksolojinin loji’sine geçemedik, sekste kaldık ◊ Türkiye gibi bir ülkede ne önemli?
Cinsellikle ilgili doğru bilgilendirilmek. Daha oraya gelebildiğimizi düşünmüyorum. Ben bunun için uğraşıyorum. Yani seksolojinin loji’sine geçemedik biz, seks’te kaldık!
Peki sen seksolog olmaya karar verince, annen baygınlık geçirmedi mi? “Kızım, yapma, etme, işletme oku!” demedi mi?
Tam tersine, böyle enteresan bir şey okuyacağım için. sevinç çığlığı attı. Babam biraz daha analitik yaklaştı. “Oku tabii de, önce bana ne olduğunu açıkla” dedi. “Cinselliğin toplumsal boyutunu, hukukunu, biyolojisini, her şeyi ele alan bir bilim dalı bu” dedim. Babamın hoşuna hukuk gitti. Uzun süre öyle anlattı arkadaşlarına.
“Ben Rayka, seksoloğum!” dediğinde, insanların tepkisi ne oluyor?
Direkt “Helal olsun, çok gerekli, çok ihtiyacımız var!” diyen de var, tepkisiz kalan, suratı ekşiyen de… Ben yaptığım işi çok inanarak ve severek yapıyorum. Fakat terminolojide bile sorun var. ‘Seks’, İngilizcede cinsiyet anlamında kullanılıyor. Aynı zamanda ‘cinsel ilişki’ anlamında. ‘Sexuality’ yani cinsellik dediğimiz şey ise düşünce, duygu, haz, arzu, istek, onay, anatomi, psikoloji gibi her şeyi içinde barındıran bir şey. Benim ilgilendiğim bu.
Tezini, Türkiye’de 18–24 yaş arası gençlerin korunma yöntemleri, tutum ve deneyimleri üzerine yapmışsın. Nasıl sonuçlar çıktı?
Beni şaşırtan sonuçlar çıktı: 1. Korunma yöntemlerine dair bilgi konusunda yetersiziz. 2. Gençler, korunma yöntemlerine dair değişik stratejiler geliştirmiş. 3. Kimi erkek kendi mahallesindeki bakkaldan prezervatif almayı seçiyor, kimi erkek de kız arkadaşı olduğu biliniyor diye bir üst mahalleden prezervatif almayı seçiyor. 4. Kimi kadın, politik bir duruş ve bir başkaldırı olarak doğum kontrol hapını ve prezervatifi gidiyor eczaneden alıyor. 5. Kaş kaldıran, yüzük var mı diye parmağını kontrol eden oluyormuş, kimi buna aldırıyor, utanıyor; kimi ise sinirleniyor. Tüm bunlar, bu son dönemde kadın bedeni üzerine çok fazla politika yapılmasının bir sonucu.
ERKEKLER PREZERVATİFİ BAKKALDAN ALIYOR
Başka böyle ilginç saptamalar?
Erkekler bakkal veya marketten prezervatif aldıkları zaman, mutlaka ihtiyaçları olmayan başka ürünlerle birlikte satın alıyorlar. Mesela sakız, jilet, deodoran gibi gündelik malzemelerle… Arada kaynayıp gitsin diye böyle enteresan stratejiler geliştirmişler.
Cinsellik yaşı kaça düştü?
Her araştırmada farklı bir şey çıkıyor. Ama ortalamada kadınlarda 19, erkeklerde 17–18 diyebiliriz. Bir de şu var tabii: Cinsellik araştırmaları genelde evli çiftler üzerinde yapılıyor. Çünkü daha kolay onay alınıyor. Evlilik yaşının kırsalda daha genç olduğu düşünülürse, ilk cinsel deneyimlerini de genelde evlilikte yaşadıkları hesaba katılırsa, ilk cinsel ilişki yaşıyla evlilik yaşı birbirine çok yakın Türkiye’de.
Kısacası büyük şehirlerde farklı istatistikler var…
Evet tabii. Üniversiteden üniversiteye bile çok farklılık gösterebiliyor.
VAJİNAL Mİ, KLİTORAL Mİ, MEME UCUNDAN MI, KAFA DERİSİNDEN Mİ HİÇ ÖNEMİ YOK!
Ünlü Masters ve Johnson, Kinsey ve Shere Hite raporlarından beri neler değişti?
Çok büyük değişiklikler var. 40’larda, 50’lerde, ‘vajinal birleşmeyle orgazm olamamak eşittir histeri’ anlamına geliyordu. Tedavi için kadınlar zaman zaman akıl hastanesinde tedavi görüyordu. Hatta vibratör dediğimiz alet, sözüm ona kadın histerisinin tedavisi için bulunan bir alet aslında. Yani bir yandan kadınların da cinsel ihtiyaçları olduğunu kabul ediyoruz ama bir yandan da bunu çok tıbbileştiriyoruz. Hastalıklaştırıyoruz. Bu tarih boyunca yapılmış bir şey. Karanlık çağda, ‘Cadı’ deniyordu, sonraki dönemlerde ‘Histeri’ dendi, şimdi ‘O….pu’ deniyor. Sürekli el değiştiren bir durum var.
KLİTORİSİ DAHA İYİ TANIYORUZ
Klitoral orgazm ve vajinal orgazm aynı şeyler diye biliriz. “Orgazm klitoraldir, vajinal orgazm zordur” filan. Bunlarda da değişiklikler var mı?
Kadınların ortalama yüzde 55’iyle 75’i arası, cinsel birleşme esnasında, yani penisin vajinada bulunduğu durumda orgazm olmuyor. Farklı yöntemlerle orgazm olabiliyor. Eskiden bu bir rahatsızlık, bir psikolojik gelişememe durumu olarak kabul edilirken, şimdi “Bir dakika kardeşim, yüzde 60 yüzde 70 bunu deneyimlemiyorsa, bu belki de bir bozukluk değildir!” demeye başladığımız bir dönem. Ayrıca bugün klitorisin iç yapısına dair de çok ciddi bilgilerimiz var, eskiden olmayan…
ÖNEMLİ OLAN HAZ DENEYİMLEMEK
Nedir o bilgiler?
Klitoris tek bir nokta diye bilirdik. Öyle değil. O nokta, sadece dışarıdan görünen kısmı. İçeriye doğru vajinal girişin etrafını saran iki farklı kanadı var. Dolayısıyla şu tartışma da çıkmış oluyor: Belki de eskiden vajinal zannedilen orgazm da klitoraldi. Ama bence bunun da bir önemi yok. Çünkü vajinal mi, klitoral mi, meme ucundan mı, kafa derisinden mi, mekik çekerken mi -ki böyle orgazma ulaşanlar da var- çok da önemli değil. Önemli olan; o insanın, istediği zaman haz deneyimliyor olması. Ve bunu sağlıklı bir biçimde ifade ediyor olması. Ötesi bence çok da fazla takılmamız gereken bir nokta değil.
“İnsanlara bilgi almaya açık alanlar tanımadıkça, seks daha çok merak ediliyor. Konuşulmadıkça, antenler kısa devre yapıyor.”
GERİ ÇEKİLME MİLLİ SPORUMUZ
Gençler arasında en sık kullanılan korunma yöntemleri ne?
Dışarı boşalma yöntemi. Buna biz geleneksel yöntem diyoruz. Bir başka deyişle geri çekilme, milli sporumuz halinde! İkincisi prezervatif.
‘EVLENMEDEN ASLA’, BÜYÜKŞEHİRDE TARİH OLUYOR
Bekâret hâlâ önemli mi?
Form değiştirerek önemli olmaya devam ediyor. Artık pek çok büyük şehirde, ‘Evlenmeden asla!’ geleneksel bakışına sahip değil gençler. Fakat yine de kadınların da erkeklerin de üstünde, “İlk cinsel deneyimini benimle yaşasın!” baskısı ve arzusu var. Kadınlarda mesela, daha önce birden fazla birlikteliği olduysa bile, “Senden önce sadece bir kişiyle birlikte oldum!” demek çok ciddi bir strateji. “İlkim değilsin ama ikincimsin!” diyor. Bir de anal ilişki bir strateji…
Bu hâlâ geçerli mi?
Evet, bekâretini korumuş oluyor ama seks de yapıyor. Bekâret kavramının önemli olmaya devam ettiği toplumlarda, özellikle de Ortadoğu ülkelerinde bir gerçek. Bekâretle ilgili çok fazla ürün çıkmaya başladı. Sahte kan kapsülleri, vajinanın içine yerleştirebildiğin ve cinsel birleşme sırasında patlayıp kan çıkaran kapsüller.
Hiç bilmiyordum!
Gerçi bunların etiği çok tartışılıyor. Bir yandan toplumun bekârete önem vermesine yardımcı oluyor, bir yandan birçok kadının ve ailenin hayatını kurtarıyor.
SON 10 YILDA ARTAN YABANCILAŞMA VE YABANİLEŞME
Cinselliğin bir özel alanı, bir de toplumsal alanı var, değil mi?
Özelde konuşulması gereken şeyler konuşulamadığı için, toplumsal alana sağlıksız bir biçimde yansıyor. Biz kamusalda cinselliği sansürlüyoruz, özel alanda da bastırıyoruz. Bu da cinselliği ‘kamusal alan’ ve ‘tabusal alan’ olarak ikiye ayrıştırıyor. O yüzden ortaya ‘sansürbasyon’ ve ‘bastırmasyon’ çıkıyor! Bin yıllık bastırılmışlık eşittir bastır-masyon. Bitmez tükenmez sansürlerimiz de eşittir sansür-basyon. Tabii bunlar uydurma kelimeler, ben uydurdum.
Bu da seksolojinin ‘loji’, yani bilim kısmıyla ilgilenmediğimiz anlamına geliyor…
Evet. Bu da kendi içinde iğrenç bir döngüye giriyor. Çünkü insanlara bilgi almaya açık alanlar tanımadıkça, seks daha çok merak ediliyor. Daha çok merak edilip konuşulmadıkça, bu sefer antenler kısa devre yapıyor. O zaman ne mi oluyor? Mesela sokakta her zaman erkekler ıslık çalar, laf atardı. Fakat son 10 yıldır erkekler kadınlara öyle bir bakıyorlar ki, sanki hayatlarında ilk defa kadın görmüş gibiler! En azından İstanbul için bunu söyleyebilirim. Böyle bir yabancılaşma ve yabanileşme durumu var.
TABU DEDİĞİMİZ UZAYDAN GELMEDİ Kİ!
Nedir bu cinsellik tabusu tepemizdeki? Canımızın istediği gibi sevişemeden ölüp gidecek miyiz?
Tabii ki hayır ama bizim biraz da kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Hepimiz, bu toplumun bir parçasıyız. Tabu dediğimiz şey uzaydan gelmedi ki! Biz de o sözünü ettiğimiz tabuların bir parçasıyız. Bu iş sadece sevişmekle olmuyor. Bu iş, küfrü nasıl ettiğinle de alakalı, sokaktan geçen birine nasıl baktığınla da alakalı, kadınlar birbirlerinin cinselliklerini bu kadar katı bir şekilde yargılarken ve erkekler birbirlerini bu kadar köşelere sıkıştırırken, bu tabu kolay kolay kalkacak bir şey değil.
ARTIK “SEVİŞMEYE GİDİYORUM” YAZILAMAZ
Ben eskiden, “Sevişmeye gidiyorum, byeee!” diye yazı bitirdiğimi hatırlıyorum. “Deli işte!” deyip gülüp geçiyordu millet. Ama şimdi mümkün değil. Gittikçe tutuculaşıyor muyuz?
Başka bir şey oluyor. Cinsellikle ilgili çok ciddi bir derdimiz var. Gördüğümüz haber sürekli bununla ilgili. Her konuşmanın içinde cinsel istismardı, tecavüzdü, tacizdi, kürtajdı mutlaka olumsuz bir referans var. Biz cinselliği hiç olumlu şekilde konuşamıyoruz artık. Sağlıklı bir biçimde de konuşamıyoruz. Cinsellik, insanın doğumundan ölümüne kadar var olan bir süreç. Herkes deneyimlemek zorunda değil. Ama içinde bir sürü konuyu barındıran bir gerçek. Ve biz bunu olduğu gibi kabul edemiyoruz. Etmeyince, sürekli olumsuz mesajlarla da donatılınca, sosyal açıdan bu kadar ataerkil bir toplum da olunca, agresyon, suç, güç dengeleri açısından çok sağlıksız bir portre çıkıyor karşımıza. Tabii ki ülkenin ekonomisinin son dönemlerde bu kadar inişli çıkışlı olmasının da tüm bu yaşanan cinsel suçlarda etkisi var. Hepsi birbirine bağlı.
Tüm bunlar mı cinsel suçların oluşmasına yol açıyor?
Evet. Taciz, tecavüz her yerde var fakat bizde ve bazı ülkelerde daha çok var. Bu demek değil ki, Türkiye’de daha çok sapkın ya da cinsel suça meyilli insan var. Bizim mevcut sistemimiz, buna bir şekilde elveriyor. Eğitimin olmaması, kültürel altyapı, kanunların gerektiği gibi uygulanmaması… Tek problem politik durum ya da erkeklerin eğitilememesi diyemeyiz. Toplumsal boyuta bu denli taşınmış bir sorunun, birçok farklı elementini içeren sebepleri var.
AY NE OLUR KİMSE BULMASIN G NOKTASINI!
G noktasını bulamadan ölmek sorun mu?
Ay ne olur bulmasın kimse G noktasını! Sanki her şeyi çözdük de Türkiye’de cinsellikle ilgili, bir tek G noktasını bulmak kaldı! Bana soruyorlar, “G noktası nerede?” diye. Ben de diyorum ki: “Vajinadan içeri gir, düz git, orada tekrar sor!”
HER SEFERİNDE ORGAZM OLMAN DA ŞART DEĞİL!
Yıllar önce en önemli meseleydi orgazm. Şimdi orgazmdan söz eden yok! Nasıl olur?
Bu bir yandan iyi, bir yandan kötü bir şey. Neden iyi olduğunu söyleyeyim. Çünkü cinsel orgazma bu kadar fazla odaklandığınız zaman, yine o at koşturma meselesine geri dönüyoruz. Sevişiyorsun, orgazm olabiliyorsan tamam -olamama bozukluklarından bahsetmiyorum- ama her ilişkinin sonunda da orgazm olmana gerek var mı? Burada kasten bir mahrum bırakma durumu yoksa, o sevişme güzel gidiyorsa ve güzel bir paylaşım varsa, bırak gitsin bir dahaki sefere olursun.
CİNSEL PERFORMANS DİYE BİR ŞEY YOK!
O en çok sorulan sorunun cevabı ne? Penis boyunun önemi var mı?
Hayır! Penis boyunun performans dediğimiz şeyle bir alakası yok! ‘Cinsel performans’ ne demek ayrıca? Ben böyle bir şeyin olduğuna inanmıyorum. Boyla mı ölçersin, kalınlıkla mı ölçersin, yoksa karşındakini ne kadar tatmin ettiğinle mi ölçersin? Tabii ki partnerini ne kadar mutlu ettiğinle ölçersin. Bazı kişiler bir partnerle çok kötü, bir başkasıyla harika bir uyum yakalıyor. Ya da tam tersi: Birkaç partnerle belli bir uyumda olup hep öyle gideceğini zannedip başka bir partnerle inanılmaz kötü sevişebiliyorlar. Bu bir at yarışı değil.
ETİK PORNO NEDİR FEMİNİST PORNO NEDİR?
Porno kötü bir şey mi? “Porno ilişki bozar, yuva yıkar” da deniyor. Öyle midir gerçekten?
Türkiye’deki genel porno algısıyla ilgili şöyle bir şey var: Sapık erkekler porno izler. Ya da “Benden memnun değil, o yüzden porno izliyor!” “Ben eşimi tatmin edemiyorum, o yüzden porno izliyor!” Eğer kişi işin cılkını çıkarıp bütün gün porno izliyor ve bu bir bağımlılık haline geliyorsa, çocuklarıyla, eşiyle ilgilenmiyorsa, işine geç kalıyorsa o zaman tabii ki porno onun için kötüdür. Ama bu sigara da olabilir, alkol de… Burada problem porno değil, problem sorumlulukların yerine getirilmiyor olması. Benim söylemeye çalıştığım şu: Eğer çiftler diğer konularda olduğu gibi cinsellikte de iletişime geçebilirlerse, o zaman porno hislerin ya da bireylerin neyi isteyip neyi istemediklerini, ilgi odaklarını, cinsellikle ilgili ilgilendikleri konuları keşfetmek için onlara bir ortam da sağlayabilir.
Peki pornonun etiği olur mu?
Evet, son dönemde ‘etik porno’ söz konusu. 10 yıldır popülerleşmeye başlayan bir şey. Etik porno, oyuncuların minimum asgari ücret aldığı, sağlık sigortalarının olduğu, istemediklerini yapmaya zorlanmadıkları ve belli saatler haricinde çalıştırılmadıkları, normal iş gibi gidip geldikleri bir sistem. İçerikleri de daha etik. Daha onay kavramını içeren, çok fazla taciz, tecavüz veya kadını aşağılayıcı öğeler barındırmayan tipte pornolar. Ama şöyle bir gerçek var, yapımı daha pahalı olunca, satışı da daha pahalı oluyor. Dolayısıyla onlara erişebilenler, pornoya belli bir parayı ayırabilen insanlar. “Bedava izleyebiliyorsam niye para vereyim” düşüncesinde olanlar etik olmayanları izliyor.
Peki ‘feminist porno’ var mı?
Var. Feminist porno da, cinsiyet fark etmeksizin daha kapsayıcı içerikler barındıran, her bedenden, her etnik kökenden, her vücut tipinden insan bulunan, hikâyeleri de herhangi bir cinsiyeti veya kimliği aşağılamadan, cinselliği bir gerçek olarak benimseyip ele alan filmler. Kadın yönetmenlerin çektiği pornolar da var.
Kadınlar porno seyretmez mi? Böyle bir şey var mı?
Oranlar erkeklere göre birçok ülkede daha düşük. İskandinav ülkelerinde ve Kanada’da biraz daha eşit olabilir ama Ortadoğu, Türkiye ve benzeri ülkelerde daha düşük. Çünkü böyle bir alışkanlık çok. Bir de bizde asırlardır gelen, ‘cinsellik erkektir’ algısı var. ‘Cinsel olan, aktif olan erkektir, kadın daha durağan bir varlıktır’ gibi bir algı…
EN SIK SORULAN SORU BOYUT ÖNEMLİ Mİ?
Artık penis, vulva, vajina, klitoris gibi organ adlarını bile kullanmıyoruz. Neden?
Bunun cevabını bilmiyorum. Keşke bilsem. Tamamen öğrenilmişlik. Bugün ebeveynlerle bir eğitimim vardı. Yuva çağındaki çocukların anne-babaları. O anne-babaların master dereceleri mi var, doktoraları mı var, hekimler mi, avukatlar mı hiç önemli değil. Kendi anne-babalarından ‘pipi’ diye duydularsa, çocuklarına da onu öğretiyorlar. Sen çocuğuna şunu penis ve vulva diye anlatsan; bir, çocuğun iletişimini kolaylaştıracaksın; iki, çocuk bedenini doğru tanıyacak; üç, istismar riski azalacak.
İstismar riskini nasıl azaltıyor?
Bir çocuğun diğer bütün organlarına doğru isimleriyle hitap edip söz konusu yerlere ‘pipi’, ‘kuku’ deniyorsa, o çocuk oraların garip yerler olduğu algısına kapılıyor. Anne-baba, “Bak bazı insanlar buna pipi-kuku der ama sen doğrusunu bil. Buralar senin özel bölgen ve sadece sana ait!” demeli. Sen o zaman verdin çocuğa zırhını, sal parka, yiyorsa biri dokunmaya çalışsın! Tamam istismarın sorumlusu hiçbir zaman çocuk ya da aile değil, istismarı yapanın kendisi ama bizim, çocuğa kendisini koruyabilmesi için bazı araçlar vermemiz lazım. En azından sonrasında, ebeveynine gelip söyleyecek bir lügati oluyor. Amerika’da bir cinsel istismar davası vardı. Adli tıp uzmanları çocuğa sorular soruyor. Çocuk, sabahtan akşama kadar “Kurabiyemi yedi!” diyor. Sonradan anlıyorlar ki, aile içinde cinsel organa, ‘kurabiye’ deniyor.
İnsanlar sana en çok hangi sorunlarla başvuruyorlar? Neleri soruyorlar?
Çocuklarla iletişim konusunda çok fazla soru geliyor. Kapsamlı cinsellik eğitim modelini anlatıyorum. Yaşa uygun, değerlere saygılı, bilim odaklı bir cinsel eğitim. Bireysel sorulara gelince… En sık sorulan, “Cinsel organın boyutu önemli mi?” Olmadığını söylüyorum. Erken boşalma ve ereksiyonla ilgili sorular da geliyor.
Seksoloji, insan cinselliğinin fonksiyonlarını ve davranışlarını insan çıkarları dahilinde araştıran disiplinler arası çalışmadır. Türk Dil Kurumu sözlüğünde cinsellik bilimi olarak açıklanan seksoloji terimi ile siyasal veya sosyal eleştiride olduğu gibi bilimsel olmayan çalışmalara değinilmediği belirtilmektedir. Günümüz modern seksoloji alanında; biyoloji, tıp, psikoloji, epidemiyoloji, sosyoloji ve kriminoloji gibi bilim dallarındaki çeşitli akademik araştırmalardan ve araçlardan da faydalanılmaktadır. Seksoloji ile ilgilenen bilim insanlarına seksolog adı verilmekle birlikte İngilizce'de olduğu gibi seksolojist tabiri de kullanılmaktadır. Seksologlar çocuklarda cinsellik, ergenlerde cinsellik, yaşlı ve engellilerde cinsellik gibi insan cinselliği ile ilgili ana konuların yanı sıra, cinsel gelişim, cinsel yönelme, cinsel ilişki, cinsel aktivite gibi özel dallarda da araştırmalar yaparlar. Ayrıca anorgazmi, pedofili, ereksiyon bozukluğu gibi cinsel işlevlerdeki bozukluklar ve hastalıklar ile ilgili seksolojik çalışmalar da oldukça yaygın şekilde yapılmış ve yapılmaktadır.
Tarihçe
Seksoloji aslında günümüzdeki tabiriyle belirli bir araştırmaya dayalı olan yeni bir bilim dalı sayılır. Eski çağlarda da cinselliğe ve özellikle sekse yönelik, bu konuya adanmış eserler bulunduğu halde, insan cinsel davranışları ile ilgili olarak bilimsel çalışmalar 19'uncu yüzyılda başlamıştır. Bu yıllarda Avrupa'daki ulusal sınırların coğrafi olarak değişimleri neticesinde, cinsel araştırmalar gibi davranışlar toplum tarafından olumlu karşılanmıyor hatta yasalarda suç olarak yer alıyordu.
Erken dönemlerde
MÖ 43 ile MS 17 yılları arasında yaşamış olan Romalı şair Publius Ovidius Naso'nun Ars Amatoria adlı eseri veya Kama Sutra, Ananga Ranga ve The Perfumed Garden gibi cinsel kılavuzlar eski çağlardan bu yana varlığını sürdürmektedir. Ancak bunların hiçbirisi resmî olarak bilimsel şekilde cinselliğin tedavisinde veya tıbbî araştırmalarda kullanılan yayınlar değildir.
1837 yılında ise Alexander Jean Baptiste Parent-Duchatelet'in Paris'te erken dönemde 3.558 kayıtlı fahişe ile yaptığı araştırma sonucunda yayınladığı De la prostitution dans la ville de Paris (Paris şehrinde fahişelik) isimli eser, günümüz modern cinsellik araştırmasının ilk örneği olmuştur.
Akademik disiplin olarak seksoloji
Viktorya döneminde toplumsal bir seksüel baskı tutumu bulunmasına rağmen, 19'uncu yüzyılın sonlarına doğru İngiltere ve Almanya'da seksüel hareket için özgürlük harekete başlamıştır. 1886 yılında Richard Freiherr von Krafft-Ebing, Psychopathia Sexualis isimli eserini yayınladı. Bu çalışma seksolojinin bilimsel bir disiplin olarak kabul edilmesinin tabanı olarak kabul görülmüştür.
İngiltere'de seksolog Havelock Ellis, seksolojinin kurucusu olarak olarak kabul görmektedir. Ellis, mastürbasyon ve eşcinsellik konusunda çağın cinsel tabularına meydan okumuş ve cinsellik anlayışında devrime neden olmuştur. İlk olarak çalışmalarını 1897 yılında yayınladığı Sexual Inversion isimli eserinde topladı. Bu eserinde, homoseksüel erkeklerde dahil olmak üzere erkeklerin cinsel ilişkileri üzerine araştırmalarını yazmıştır. Ellis, böylece ilk amacı eşcinselliğin (aynı zamanda terimin mucididir.) bir hastalık, ahlaksızlık ya da suç olmadığını tanımlayan çalışmayı yazmıştır. Eserinde aynı cinsiyetten cinsel birliktelik yaşayanların, tabuları aştığını varsaymıştır. Ellis'in yedi kuşak arasındaki ilişkileri değerlendirdiği, yirmibir vaka çalışması bulunmaktadır. Ellis ayrıca, sonraki yıllarda Sigmund Freud tarafından daha da geliştirilen otoerotizm ve narsisizm gibi diğer iki önemli psikolojik kavramı da geliştirmiştir.
Ellis ile birlikte Alman doktor ve seksolog Magnus Hirschfeld, transgender (cinsiyet değiştiren) fenomeninin öncülerinden olmuş, eşcinselliği farklı ve yeni bir kategori olarak kurmuştur. Ancak Hirschfeld transgender fenomeni ile ilgili olarak yaptığı tüm bu çalışmaların, travestizm veya travestilik (İngilizce; Transvestism) terimi ile aynı türde olmadığını belirtmiş ve 1913 yılında Ellis'in fenomenini açıklanması için sekso estetik çevrimini önerdiğini belirtmiştir.
1908 yılında bu alandaki ilk bilimsel dergi olan, Türkçeye Seksoloji Dergisi şeklinde çevrilebilecek Zeitschrift für Sexualwissenschaft isimli dergi yayın hayatına başlamış ve ilk yıl her ay yayınlanmıştır. Dergide Freud, Alfred Adler ve Wilhelm Stekel tarafından kaleme alınmış yazılar yayınlanıyordu. 1913 yılında ise ilk akademik dernek olan Seksoloji Derneği (Society for Sexology) kurulmuştur.
Freud cinsellik ile ilgili bir teori geliştirmiştir. Buna göre gelişimdeki aşamalar, ağız, anal, fallik, gecikme ve genitaldir ve bu aşamalar bebeklikten başlayarak, ergenlik ve sonrasında sürmektedir. Freud'un araştırmaları 19'uncu yüzyılın sonu ile 20'nci yüzyılın başları arasında müşterilerine yaptığı çalışmalara dayanmaktadır. Nazi öncesi Almanya'sında cinsel liberaller, Viktorya döneminin kültürel etkisinde kalmış olan ve organize haldeki anti seksüelliğe karşı Kod Napolyon ile yapılan reformlar doğrultusunda bir direniş sergilediler. Ortaya konulan bu direnişin sonucunda ise seksoloji araştırmaları bir ivme kazandı ve Almanya'dan başlayarak geleneksel akademik disiplinler arasında yerini aldı. Hekim Magnus Hirschfeld seksüel azınlıkların bir sözcüsü oldu ve transgender hakları için ilk savunma olan Scientific-Humanitarian Committee (Bilimsel-İnsanî Komite) kurucuları arasında yer aldı.
Hirschfeld ayrıca 1919 yılında Berlin'de ilk Institut für Sexualwissenschaft (Seksoloji Enstitüsü)'nü kurmuştur. Kütüphanesinde 20.000 cildin üzerinde eser, 35.000 fotoğraf ve sanat değeri taşıyan pek çok koleksiyon parçası bulunuyordu. Avrupa'daki kurulan bu Seksoloji Enstitüsü'ne cinsellik konusunda daha net bir anlayış kazanmak isteyen insanlar ile tedavi edilebileceğini düşünen ve cinsel işlev bozukluğu yaşayan pek çok kişi ziyarette bulunuyordu.
Hirschfeld'in kitapları, Berlin'de Naziler tarafından "Alman" olmak için yakılmıştır. Hirschfeld, kadın ve erkekte insan cinselliğinin potansiyel çeşitliliğini temsil edecek olan sayısız varsayımsal türler geliştirdi. Günümüzde kullandığımız "transvestiten" (travesti) terimi de, eşcinselliğin transgender gibi ayrılmış bir kategorisidir. Almanya'nın cinsel davranış konusundaki araştırmaları Nazi rejimi ile birlikte son buldu. İktidara gelmelerinin ardından üç ay sonra, 8 Mayıs 1933 tarihinde enstitü ve kütüphane Naziler tarafından yakıldı ve enstitü kapatıldı.
Erken dönemdeki eşcinsel hakları hareketine seksologlar Ernst Burchard, Hans Blüher ve Benedict Friedlaender'de dahil olmuştur. Ernst Grafenberg bundan daha sonra G-spot adını verdiği rahim içi araç (IUD, Türkçe RİA) ile ilgili araştırmasını yayınladı.
Savaş sonrasında genişleme
Dünya Savaşı'nın ardından seksoloji konusunda hem ABD'de hem de Avrupa'da bir rönesans yaşandı. Seksüel davranışlar konusundaki büyük ölçekli çalışmalar ile cinsel fonksiyonlarda ve cinsel işlev bozuklukları konularında çeşitli cinsel terapiler geliştirilmesine yol açmıştır. II. Dünya Savaşı'nda Avrupa'da Nazi rejiminden kaçan ve ABD'ye yerleşen mülteciler ile Alfred Kinsey'in bu konuda yaptığı popüler çalışmalar nedeniyle seksoloji akını etkilenmiştir. Seksoloji öncesinde o zamana kadar ABD'de öncelikle fuhuşun bitirilmesi ve cinsel yollar ile bulaşan hastalıklar konusunda gençlerin eğitilmesi amacıyla çeşitli çalışma grupları oluşturulmuştur. Alfred Kinsey, 1947 yılında Bloomington Indiana Üniversitesi'nde bağlı olarak Seks Araştırmaları Enstitüsü'nü kurdu. Günümüzde bu enstitü için Kinsey Seks, Cinsiyet ve Üreme Araştırmaları Enstitüsü adı kullanılmaktadır. Kinsey bilim insanları tarafından insanlardan daha çok çiftlik hayvanlarının seksüel davranışları konusunda olduğu bilinen ilk kitabını 1948 yılında yazmıştır.
Psikolog ve seksolog John Money 1950'lerde seksüel kimlik ve cinsiyet kimliği üzerine çeşitli teoriler geliştirdi. Özellikle yine bu dönemde David Reimer'ın durumu üzerine yaptığı çalışma başından bu yana tartışmalı olarak kabul edilmiştir. Ancak bu incelemesi, interseks (kadın ve erkeksi cinsiyetin özelliklerine sahip olan birey) bebeklerde ve çocuklar için tedavi protokollerinin geliştirilmesi için bir nevi anahtar konumunda olmuştur.
Kurt Freund 1950'lerde Çekoslovakya'da Penil pletismografiyi (PPG, veya phallometry) geliştirdi. Üretilen bu cihaz erkeklerde seksüel uyarılmanın objektif şekilde ölçülmesini sağlamak için tasarlanmıştır ve günümüzde pedofili ve hebephilia değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Ayrıca cihaz geliştirilmesinden bu yana cinsel suçluların tespitinde kullanılmıştır.
Masters and Johnson tarafından, 1966 yılında "Human Sexual Response" ve 1970 yılında ise "Human Sexual Inadequacy" isimli eserler yayınlandı. 1978 yılında Masters & Johnson Enstitüsü'nün bilinen kurucularının söz konusu yayınları oldukça iyi bir satış yakaladı. Vern Leroy Bullough ise bu dönemde bilinen iyi bir seksoloji tarihçisidir ve bu alanda önemli çalışmalar yapmıştır.
1980'lerde HIV/AIDS'in ortaya çıkması ile hastalığın yayılması ve önlenmesi konusunda yapılan çalışmalardan dolayı seksolojiye yönelik araştırma çabalarında dramatik bir yön değişikliği meydana geldi. 1990 ve 2000'lerde ise Iain Morland, Morgan Holmes ve Lisa Downing gibi seksoloji kritiği yapan yazarlar nedeniyle bir nevi interseksüel hareket ortaya çıktı. 2014 yılında Iain Morland ve Nikki Sullivan tarafından yayınlanan "Fuckology" isimli kritikte, psikolog ve seksolog John Money'in "hermafroditizm", "transseksüalizm" ve "parafili" üzerine çalışmaları eleştirilmiştir.
Günümüzde
Beyin görüntülemesi gibi teknolojik gelişmeler ile birlikte günümüzde insanlardaki seksolojik sorunlar davranış genetiği kullanılarak ele alınmakta, büyük ölçekte internet tabanlı anketler ile sorunlara yönelik çözümlerin geliştirilmesine çalışılmaktadır. Bu nedenle günümüzde seksoloji konulu çalışmalar kişi bazlı olarak ele alınıyor denilebilir.
Seksolojiye kayda değer katkılarda bulunanlar
Aşağıda doğum yıllarına göre, seksolojiye kayda değer katkısı bulunan kişiler listelenmiştir.
Carl Friedrich Otto Westphal (1833–1890)
Richard Freiherr von Krafft-Ebing (1840–1902)
Albert Eulenburg (1840–1917)
Auguste Henri Forel (1848–1931)
Sigmund Freud (1856–1939)
Wilhelm Fliess (1858–1928)
Havelock Ellis (1858–1939)
Eugen Steinach (1861–1944)
Robert Latou Dickinson (1861–1950)
Albert Moll (1862–1939)
Edvard Westermarck (1862–1939)
Eugene Wilhelm (nam-ı diğer Numa Praetorius) (1866–1951)
Magnus Hirschfeld (1868–1935)
Iwan Bloch (1872–1922)
Theodor Hendrik van de Velde (1873–1937)
Max Marcuse (1877–1963)
Otto Gross (1877–1920)
Ernst Gräfenberg (1881–1957)
Bronisław Malinowski (1884–1942)
Harry Benjamin (1885–1986)
Hans Blüher (1888-1955)
Theodor Reik (1888–1969)
Alfred Kinsey (1894–1956)
Wilhelm Reich (1897–1957)
Mary Calderone (1904–1998)
Alain Daniélou (1907-1994)
Wardell Pomeroy (1913–2001)
Albert Ellis (1913–2007)
Kurt Freund (1914–1996)
Ernest Borneman (1915–1995)
William Masters (1915–2001)
Gershon Legman (1917–1999)
Harold I. Lief (1917–2007)
Paul H. Gebhard (1917–günümüz)
John Money (1921–2006)
Robert Stoller (1924-1991)
Ira Reiss (1925–günümüz)
Virginia Johnson (1925–2013)
Preben Hertoft (1928–günümüz)
Oswalt Kolle (1928–günümüz)
Vern Bullough (1928–2006)
John Gagnon (1931–günümüz)
Fritz Klein (1932–2006)
Milton Diamond (1934–günümüz)
Erwin J. Haeberle (1936–günümüz)
Gunter Schmidt (1938–günümüz)
Rolf Gindorf (1939–günümüz)
Volkmar Sigusch (1940–günümüz)
Dorree Lynn (1941–günümüz)
Beverly Whipple (1941–günümüz)
Martin Dannecker (1942–günümüz)
Roger Libby (1942–günümüz)
Shere Hite (1943–günümüz)
Ray Blanchard (1945–günümüz)
Gilbert Herdt (1949–günümüz)
Kenneth Zucker (1950–günümüz)
Carol Queen (1958–günümüz)
James Cantor (1966–günümüz)
Sende Bilgi Ekle
Bu yazının geliştirilmesine yardımcı ol.